4 Mart 2009 Çarşamba

VESİKALI YARİM ÜZERİNE...


TAHATTUR

Alnımdaki bıçak yarası senin yüzünden
Tabakam senin yadigârın
İki elin kanda olsa gel diyor telgrafın
Nasıl unuturum seni ben?
Vesikalı yarim…

O. Veli Kanık


Film, üstte yazmış olduğum Orhan Veli(Kanık) şiiri ile, Sait Faik(Abasıyanık)in “Menekşeli Vadi” adlı hikayesinden, Safa Önal tarafından senaryolaştırılmış ve Lütfi Ö. Akad tarafından çekilmiştir. Filmin oyuncuları başrollerini Türkan Şoray(Konsomatris Sabiha) ve İzzet Günay(Manav Halil) paylaşmışlardır. Bir konsomatris olan Sabiha’ya aşık olan Halil’in hikayesidir film. Kendi halinde bir manav dükkanı işleten Halil evlidir ve mutlu bir yaşam sürmektedir. İşinden evine, evinden işine gitmekte, hayattan,mutlu olmaktan başka fazla bir şey istememektedir. Bir akşam arkadaşları ile Beyoğlu’na eğlenmeye gider ve eğlendikleri bardaki konsomatris Sabiha ile tanışır. Ve kısa bir sürede birbirlerine aşık olurlar. Ama anlaşılacağı üzere bu aşk imkansızdır. Sabiha bu durumu başlarda bir gecelik bir his, Halil de sadece güzel bir pavyon kadınından etkilenmek olarak nitelese de, artık olan olmuştur. Aşk kaçınılmaz hale gelmiş, basit bir hayat süren Halil’in hayatı bir anda değişmiştir. Hatta bir yerde şu cümleler bu Sabiha’nın hislerinin tam tercümanı olmuştur;

-Evli miymiş sorsana!
-Soramam…
-Neden?
-Ya evet derse?


Lütfi Ö. Akad’ın yalın ötesi ve usta anlatımı ile, görüntü yönetmeni Ali Uğur’un kamerasının sade kullanımı, filmi klişe bir melodram olmaktan fazlasıyla uzaklaştırmış, filmi Türk Sineması’nın en güzel aşk filmlerinden biri yapmıştır. Hele oyunculuklar… Bizim sinemamızda “jön” olarak nitelendirilen yakışıklı oyuncuların, baş rol oynadıkları filmlerde genellikle oyunculukları değil, yakışıklılıkları, sempatiklikleri ve güzel bakışları ön planda olmuştur. Ama bu filmde, ne İzzet Günay yakışıklılığın, ne de Türkan Şoray eşsiz güzelliğinin gölgesinde kalmış, mükemmel(sade ve ekonomik) oyunculukları ile filmi zirvelere taşımışlardır. Baş roller kadar yan karakterler de(Aydemir Akbaş,Semih Serezli, Ayfer Feray, Selahattin İçsel, Behçet Nacar, Hakkı Haktan, Hakkı Kıvanç ve Aynur Akarsu)sade oyunculukları ile göz doldurmakta, filme müthiş katkı sağlamaktadırlar. Film o kadar narin ve hassas bir kıvamda ilerlemektedir ki, izleyici artık ne olacağını kestirememekte, yaşayan karakterlerle empati kurup, “bu durumlarda ne yapılabilir”leri düşünerek filmi soluksuz izlemekte ve en büyük şaşkınlığını da finalde yaşamaktadır. Mekanlar ve kostümler de yaşamaktadır, oyuncular gibi. Kısacası filmdeki her şey, gerçek hayatın kati süratle aynısıdır. Ne bir abartısı ne de bir eksiği vardır. Hele de filmin finali, bütün klişeleşmiş Yeşilçam melodramlarından açık ara farkla sıyrılmaktadır. Çünkü film mutlu mu bitmiştir, yoksa ortada acı bir durum mu vardır,muallaktadır.Tam bir seyirci insafı söz konusudur burada-mutlu bittiyse kime ve neye göre?-. Finalde Sabiha çok büyük bir aşk ile bağlandığı Halil’i, aile yaşantısı bozulmasın diye terk etmiş, bu büyük fedakarlığın gölgesinde Halil evine dönmüş, karısını eskisi gibi sahiplenerek,filmin başladığı o huzurlu ana tekrar ayak uydurmaya başlamıştır. Film, acımasız hayatın kaçınılmaz gerçekçiliği ile altında usta bir yönetmen ve birbirinden değerli oyuncuların imzasını taşıyarak, Türk Sineması’na adını altın harflerle yazdırmıştır.

Hiç yorum yok: