25 Şubat 2008 Pazartesi

"ŞİMDİ SİZLERE BÜYÜK,ÇOK BÜYÜK,BELKİ DE EN BÜYÜK BİR AŞKIN HİKAYESİNİ ANLATACAĞIM..." ARABESK FİLMİNİN ANALİZİ


"Arabesk Filminin Analizi",yazımın başlığında da belirttiğim gibi,film şu iddialı cümle ile başlar;"Şimdi sizlere,büyük...Çok büyük...Belki de en büyük bir aşkın hikayesini anlatacağım..." ve ekler "Ağa kızı Müjde ile yanaşma oğlu Şener'in hikayesidir bu..."Bu cümlelerden de anlaşılacağı gibi "Arabesk" filmi,şu ana kadar sinemamızda yapılan bütün arabesk filmlerin,masalsı melodramların ve konusu "birbirini seven iki insan"dan öteye geçemeyen aşk filmlerinin bir resmi geçitidir.Analizini yapacağım ilk filmi seçme aşamasında,sinemamızın -ne yazık ki- çok büyük bir dönemine damgasını vurmuş olan "arabesk film furyası"nı çok iyi bir dille eleştiren ve hatırlatan bir film olduğunu düşündüğüm,-bence- Türk Sinema Tarihi'nin en komik 10 filmi arasında ilk üç içinde yer alacak bir film olan,"Arabesk" filmini anlatmayı uygun gördüm.Film bir klişelik ve basitlik eleştirisidir.Elbette ki,filmde bundan çok daha fazlası vardır ama Ertem Eğilmez(1) bu sefer,sinemasında sürekli gözlemlediğimiz "küçük insanların hikayesi"nden yola çıkarak,bir "Popüler Türk Sineması" kolajı sunmaktadır.Şunu da özellikle belirtmek isterim ki,bu filmde amaç,filmlerimizle alay etmek değil,eleştirmek,izleyiciye acı bir dille ama bir o kadar da eğlenceli bir şekilde,yıllarca kanıp da zevkle izlerken,gözyaşlarını tutamadığı filmlerin "öz"ünü,kahkahalarla hatırlatmaktır.


Senaryosunu Gani Müjde'nin yazdığı film,Ertem Eğilmez tarafından,1988 yılında çekilmiş,başrollerini Şener Şen(Şener),Müjde Ar(Müjde),Uğur Yücel(Patron Ekrem) ve Necati Bilgiç(Kaya) paylaşmıştır.Filmin yapımcılığını,Ertem Eğilmez'in sahibi olduğu "Arzu Film" ve İlker İnanoğlu'nun film şirketi "Erler Film" ortaklaşa yapmıştır.Film bir anlamda,komedi filmi özellğinin yanında,"müzikal film" olma özelliğini de kenarından köşesinden taşımaktadır.Filmde,Şener Şen ve Müjde Ar'ın söylediği şarkıların sözleri,geçen hafta kaybettiğimiz Aysel Gürel'e,besteleri de Atilla Özdemiroğlu'na aittir.Katılmış olduğum bir sinema söyleşisinde,Yavuz Turgul(2) şöyle anlatmıştı "Arabesk" filminin senaryo yazım aşamasını;"Ertem abi,ben bugüne kadar film çekmedim derdi.Senaryoyu kafasında uzun uzun planlayıp kaba olarak şekillendirmişti ve sık sık ben,Şener(Şen),Gani(Müjde),Ümit(Ünal),Müjde(Ar),ardından filmde yer alacağını öğrenmesiyle aramıza katılan Uğur(Yücel) oturup filmin senaryosunu şekillendiriyor,fikirler üretiyor,bir o kadar da gülüyorduk..."(3).Filmin müthiş diyaloglarının ve hafızalarda yer etmiş oyunculuklarının nedenini bu toplantılar olarak görüyorum.Çünkü geriye bakıp düşünüldüğü zaman,toplantıda ki isimler,Türk Sinema'sının kabuk değiştirmesini sağlayan ve bu konuda büyük çabalar vermiş önemli insanlardan birkaçıdır.



Filmde söylenen bütün şarkılar,Şener Şen ve Müjde Ar tarafından seslendirilmiştir.Filmin başroller dışında ki,oyuncu kadrosu da bir hayli zengindir.Üstün Asutay,Orhan Çağman,Kadir Savun,Coşkun Göğen(Tecavüzcü Coşkun),Tarık Pabuççuoğlu,Rasim Öztekin,Doğu Erkan filmin zengin oyuncu kadrosundadırlar.Film o sene hasılat rekorları kırar ve Türk Sineması'nın en çok izlenen filmi ünvanını alır.Şener Şen,Müjde Ar,Uğur Yücel ve Necati Bigiç'in performansları ise,sinema tarihimize adını altın harflerle yazdırmıştır.

"Arabesk" filminin karakterlerini,inceleme altına alırsak;


Yanaşma oğlu Şener(Şener Şen):Türk Sineması'nda bir döneme damgasını vuran,arabesk film furyasının,"türkücü" ya da "arabeskçi" başrol oyuncularının,bir prototipidir Şener.İbraim Tatlıses gibi türkü söylemekte,Ferdi Tayfur gibi,ağanın adamlarından dayak yemektedir. Fakirdir, mazlumdur,acılar çekmektedir ve ağa kızı Müjde'ye aşıktır.Elbette ki ağa,kızını Şener'e vermemektedir.Çünkü Şener'in parası yoktur ve "bir yanaşma parçası"dır ve sonunda talih onun da yüzüne gülecek,bir "arabesk starı" olacaktır.



Ağa kızı Müjde(Müjde Ar):Yine,dönemin arabesk film furyasının,"zengin ağa kızı" karakteridir. Bu karakteri daha öncelerinde Necla Nazır,Perihan Savaş gibi dönemin önemli bayan oyuncuları oynamış ama Müjde Ar kadar hafızalarda yer etmemiştir.Çünkü Müjde Ar,hem Perihan Savaş,hem Necla Nazır,hem de diğer tüm arabesk filmlerin kadın oyuncularının bir birikimini oynamıştır.Babası onu zengin bir aileye vermek istemektedir.Ve Müjde'nin düğün gecesi kaçması ile film başlar.



Gazino patronu Ekrem(Uğur Yücel):Arabesk filmlerin,inşaatta türkü söyleyen fakir fukara adamları,keşfeden ve kartını verip;"bu kartım...beni ara....seni sahneye çıkartacağım..."dediği,eğer şöhret ettiği bir kadınsa,ona sahip olmak için,elinden gelen tüm kötülükleri yapan ve şöhret ettiği kadının fakir ama gururlu sevgilisini,eşek sudan gelinceye kadar dövdüren,karizmatik gazino patronunu karakteridir,Uğur Yücel'in canlandırdığı.Sesini ve saç tarzını,"Godfather" filminin Don Carleone(Büyük aktör,Marlon Brando)sinden alan Ekrem,filmin sonunda,kavuşamayan sevgilileri birleştirmek için büyük bir iyilik yaparken,vurularak hayatını kaybeder.



Kötü adam Kaya(Necati Bilgiç):"Ben Kaya...Kötülerin dostu,iyilerin düşmanı..."Bu cümle ile kendini özetler Kaya karakteri.Necati Bilgiç'in unutulmaz performansı ile Kaya karakteri ete kemiğe bürünmektedir ve o da,diğer oyuncular gibi,arabesk film furyasından kendine bir karakter seçmiştir.Erol Taş olmuştur,ağacın arkasından gülümseyerek çıkarken,Hüseyin Peyda olmuştur,dimdik durup boynunu kötülükle bükerken...Kısacası kötünün de acımasızı,adinin de aşağılığı bir adam olmuştur.Hel bir de,onu gördüğümüz anlarda çalan bir müzik vardır ki,o an anlarız kötü birşeylerin olacağını ve Şener ile Müjde'nin yine kavuşamayacağını....Örneğin sol üstteki karede,Kaya ameliyathaneden doktor kılığında çıkar ve Müjde'nin sorduğu soruya şöyle yanıt verir;"Üzgünüm bayan...Moderen tıbbın bütün imkanlarına rağmen Şener beyi kurtaramadık,az önce öldü..." ve maskenin indirilmesi ile malum müzik çalar:"Dı nıı nıı dınnnnn...tısss..."




19 Şubat 2008 Salı

ULUSAL ANLAMDA,TÜRK SİNEMA TARİHİNE BAKIŞ





Fuat Uzkınay'ın,"Ayestefanos Rus Abidesi'nin Yıkılışı"ndan bu yana yapılan Türk filmleri,bir çok farklı kategoride değerlendirilmiş,üzerine yazılar yazılmış,beğenilmiş,göklere çıkarılmış ama diğer yandan da,dışlanmış,yerden yere vurulmuş,sansüre takılıp kalmış ve hatta yakılmıştır.

Bütün bir sinemamıza geriye dönüp bakıldığında,filmlerimizin değerli-değersiz bir çok kişi ve şahıs tarafından masaya yatırılmasındaki kriterler hep tartışma konusu olmuş,bu konuda köşe yazıları,makaleler,tezler hatta kitaplar yazılmıştır.Yönetmenlerimiz,eleştirmenlerimize küsmüş,kavga etmiş,bunun sonucunda taraflar belirlenmiş,belirli eleştirmenler sadece belirli filmler hakkında yorumlar yazarak,"eleştiri" kavramı kısırlaşmış ve belli zamanlar bu tartışmalar,"seviyesizlik" boyutlarına kadar ulaşmıştır(günümüzde de örneklerini görmemiz çok zor değildir).Aslında çok daha büyük bir sorun vardır,Türk Sinemamızın başında;SANSÜR.

Sansür,sinemamızı kısırlaştıran,korkaklaştıran ve bir çok yönetmenimizi popüler filmler yapmaya yönlendiren çok büyük bir sorundur.Eğer öyle olmasaydı,neden Lütfi Ömer Akad* adlı,Tür Sinemamızın,"Ustasız sinemanın,ustası olan" yönetmeninin,sinemamızı sokağa taşıyan ve sinemamızda bir dönüm noktası olarak kabul edilen "Kanun Namına" adlı filmimizin senaristi Osman Fahir Seden,ilerleyen yıllarda,arabesk film furyasına katılıp,melodram filmler yönetmezdi.Sansür sadece yönetmenlerimizi değil,senaristlerimizi korkaklaştırmış ve kısırlaştırmıştı.Hatta ünlü bir senaristimiz,gençlik yıllarında,katıldığı bir sohbette "ben kahraman olmak değil,para kazanmak istiyorum" demiş,ilerleyeceği yolun ilk adımını bu şekilde atmayı tercih etmiştir.Bir dönem başak boylarının kısa olduğu gerekçesi ile Metin Erksan'ın,Aşık Veysel'in hayatını konu aldığı ilk filmi "Karanlık Dünyam",sansürden geçememiş,bir süre izleyiciyle buluşamamıştır.Bu tarz örnekler çoktur.Bu konuya zaten,ilerleyen zamanlarda "Sinemamızda Sansür" başlığında ayrı bir yazı ile değineceğim...

Yukarıda yazmış olduğum ve tamamen yüzeysel olarak bahsettiğim iki önemli unsur;eleştiri ve sansürün,sinemamızda işeleyiş tarzı,ne kadar bize ait ve bizden yola çıkılarak yapılmaktadır,bence tartışılması irdelenmesi gereken budur.Çünkü "Türk Filmleri" denildiği zaman,teknik bakımdan zayıf,abartılı diyaloglu ve akla mantığa sığmayan tesadüf ve olay örgüleri ile (ki bu tanım,sinemamızın 2. sınıf filmlerini anlatmaktadır) "bir şekilde kotarılmaya çalışılmış filmler" gelmektedir bir çok kişinin aklına.Aydın,entellektüel ve eğitimci kitlenin dışındaki izleyici olan birçok kişi,sinemamızı bu denli değerlendirerek,çok büyük yanlış anlaşılmaların ve kavram karmaşalarının doğmasına sebep olmaktadır.Oysa ki sinemamız "TÜRK SİNEMASI" dır ve sinemamız değerlendirilirken,bu hep unutulmuş,bir çok başarılı filmimiz,"batı sinemasının kriterlerine" göre değerlendirilmiştir.Bu,sinemamızın ifade gücüne vurulmuş çok büyük bir darbedir.Zaten devletin hiç bir desteği olmadan çekilmiş,sektörsüz bir sinemanın ürünü olan filmlerimizden,avantür olanlar,"Ben-Hur" filmi ile,sinemamıza yön veren toplumsal gerçekçi yapıtlar,De Sica'nın,"Bisiklet Hırsızları" filmi ile kıyaslanırsa,elbetteki filmlerimiz es geçilip,"yetersiz" olarak değerlendirilir.Doğru olanı ise,toplumsal ve dönemsel bakış açılarına sahip,olgun eleştirilerdir ki,en az yapılanı -hatta hiç yapılmayanı- budur.

Bize dair toplumsal değerleri,ülkemizin geçirdiği dönemleri,sorunlarımızı,insanımızın ve ülkemizin dünyanın neresinde durduğunu bilerek yapılsa idi eleştirmenlerin değerlendirmeleri ve sinemamızı pasifize edecek sansür uygulamarı en aza indirilse idi,gerek dünyanın,gerekse insanımızın "Türk Sineması"na bakış açısı daha farklı olacaktı,buna eminim...

Erhan Tuncer,Şubat 2008
"Kanun Namına" filminden kareler için tıklayınız: